27 Mayıs 2009 Çarşamba

Tez 6: Amerikan Tezi




Arkadaşlar fark ettim ki dünyada Amerikalı’lara karşı ırkçı söylemlerde bulunmak serbest. Özellikle de bu blogdakilerle benzer bir geçmişe, benzer bir eğitim düzeyine sahip, hümanist olduğunu iddia eden ve kendini aydın olarak gören bazı çevrelerce Amerikalıları itin götüne sokmak apaydın olmak için bir araç. Bu kesimlerin en büyük iddiası ise Amerikalıların aptal olduğu. Amerika’nın dünya siyasetindeki tavrının arkasında yatanları biraz da böyle açıklamaya çalışıyorlar belki de. Bunu sadece Türkler değil birçok ulus yapıyor. Sokaktan geçen obez Amerikalılara “Hey Corc Eyfel nerede?” diye sorup “Gotta be in Texas” cevabını alınca ya da sarışın Kaliforniya kızına “Should USA invade France?” diye sorup “Oh my goshh I was like I like Christian Dior” cevabı alınca tezlerinin doğruluğundan emin bir şekilde kahkahalarla gülüyor bu kesimin şovmenleri. Benim buna itirazım var arkadaşlar; Amerikalılar aptal falan değil. Öncelikle bence burada tartışılan konu tam olarak zeka düzeyi değil, çünkü ulusların zeka düzeylerini karşılaştırmak çok gerizekalıca olurdu. Burada karşılaştırılan bir bakıma ulusların dünya görüşleri olabilir. İşte hatanın başladığı nokta bu; Boğaziçili ya da LSEli birinin tutup da Wyoming’de bankada çalışan bir data analisti Corc’un(bkz. yukarıda sağda) dünya görüşüyle kendisininkini karşılaştırıp, sonra da adamın aptal olduğuna karar vermesi. Bence burada kendimizle karşılaştırdığımız Corc içinde bulunduğumuz çağın modern köylüsüdür. Bizi yanıltan nokta Corc’un üniversite mezunu olması, müstakil ve güzel bir evde oturması, gezecek kadar parası olması, evinde interneti bulunması. Ancak bu hayat standardının bir geniş dünya görüşünü beraberinde getirmesi gerektiğini düşünmek anlamlı değildir, çünkü dünya görüşünüzü belirleyen hayat standardınız değildir. Corc bir köylünün tarlaya gidip ekip biçtiği gibi her gün iş yerine gidip bir bilgisayarda veri girmektedir ve ayda 2,500 Dolar maaşı ona elindeki yaşam standartlarını sunmaktadır. Ancak onun Almanca öğrenmek ya da Peru’yu ziyaret etmek gibi bir kaygısı olamaz. Belki Wyoming’in dışına bile çıkmamıştır. Hafta sonu programı karısı Cenifir’la beraber pazarları kiliseye gitmektir. (Cuma’ya gittim gelicem.) Hafta içlerinde ise işe gider, eve gelir , Budweiser’ını açar ve Amerikan Futbol’u maçını izler (Ara Tez: holiganlık yapmadan izler. Aslında spor aktivitelerinde gösterdikleri tavırlar Amerikalılar Türkler dahil bir çok ulustan daha az vahşi olduğunu göstermektedir). Bir Boğaziçili’nin kendini karşılaştırması gereken kesim Amerika’da da Türkiye’de olduğu gibi toplumun ancak %0,00014’üne karşı gelmektedir. Bu insanlar Harvardlı Maykıl, Berkeleyli Çeng’dir (Çeng Çinli, Çeng Çinli diye sevinmesinler tezimin karşısında olanlar). Maykıl ve Çeng’in dünya görüşü en az Türkiye’deki karşılıkları kadar geniştir.
Bu tez Amerika’nın yaptıklarını tasdik ettiğim anlamına gelmemeli elbette. Ancak Amerika’yı eleştirirken bu kadar da basite kaçmamalıyız diye düşünüyorum. ABD’nin dünya politikasında vahşi bir tavrı olduğu doğrudur, belki az önce bahsettiğim Wyoming’li data analisti Corc’a sorsak “States Rules!!!!!!!” der ABD’nin dünyayı yönettiğini söyler, Bush’un politikalarını destekler, ancak unutmayalım ki Corc’un Türkiye’deki karşılığı da yakın zamanda “81 Düzce, 82 Musul, 83 Kerkük” diye sayan “Kıbrıs’ı alalım mı?” diye sorsak “Alalım, Puşt Yunanları denize dökelim” diyecek, bir politik lider kürsüden adam asmak için ip atınca aşağıda onu kapmaya çalışacak olan Muhsinlerle doludur. Ayrıca bu Muhsinlerin Eyfel’in nerede olduğunu bildiklerinden de şüpheliyim.


Bizim bu şekilde yaptığımız eleştirileri ne yazık ki iyi eğitimli ve hırslı genç çalışanların kendileri patron olamadığından patronlarının şişman olmasıyla ya da sorulan bir soruya saniyesinde cevap verememesiyle dalga geçmesine benzetiyorum.

1 yorum:

Salomon Trismosin dedi ki...

Amerikalılar'ın gerçekten de salak olduklarına dair bir tez vardır.

Bu tezin en güçlü ve en ünlü göstergelerinden biri, Amerikalılar'ın coğrafya konusundaki yetersizlikleridir: Dünyanın öteki tarafındaki ülkeleri bilmek şöyle dursun, kendi ülkelerinin yerini bulmakta bile zorlandıkları söylenir.

Oysa aynı cahil Amerikalı'ya, bireysel haklarını sorsanız, ikinci kere düşünmeden bunları size sayacaktır. Demokrasinin tanımı üzerine bir deneme yazısı yazmasını veya insan hakları, adalet kavramları üzerine yorumda bulunmasını isterseniz, yorumları hazır olacaktır; çünkü coğrafya ezberlemediği sırada bu konularda yorum yapmıştır.

Anayasal haklarımızı, demokrasinin tanımını veya adaletin amacını Türkiye'de sokakta durdurup da birisine sorduğumuzda, orta öğretim müfredatından hangi dersin kaldırılıp, hangi dersin konması ve ne şekilde öğretilmesi gerektiği ile ilgili sonuç çıkartabiliriz.

Şimdi Türkiye'nin %0,00014'üne (hesapladım, sadece 98 Boun mezunu varmış) bir soru: Türkiye'de Anayasa'da (82) "hiçkimse kendi aleyhinde delil vermeye zorlanamaz" diye bir madde olduğunu biliyor muydunuz? (Gelecek trafik çevirmesinde iyi şanslar.)